11.29.2014

Onarmak mı, yıkmak mı?


          
            Onarmak mı

           "Sahip olduğumuz tek şey bir çekiçse,herkesi çivi olarak görürsünüz."

          ""  Kumdan bir kale düşünün.Çevresine çok güzel su kanalları yapmış,hendekler kazmışsınız.
            Yalnız öyle bir yere inşa etmişsiniz ki kalenizi, dalgalar güçlendikçe önce su kanalları doluyor, sonra heybetli surlarınız tuzlu suyun ellerinde giderek erimeye başlıyor.
              Sizse elinizde küçük plastik kovanız, sahilden topladığınız kuru kumlarla surları onarmaya çalışıyorsunuz. Yaptığınız yamalar, bir sonraki dalganın darbesiyle çirkin şekiller almaya başlıyor.
            Küçük plastik kovanızla habire koşturup duruyorsunuz. Kan, ter ve panik içinde!..
           O kadar odaklanmışsınız ki “onarmaya”,her yaptığınız bi adım yeni bir yıkıma yol açtığını göremiyorsunuz ve bu  yıkımın artık sizin kontrolünüzde olmadığını da göremiyorsunuz ya da onarmayı bile denemiyorsunuz kaleyi kendi kaderine terk ediyorsunuz.
          Oysa ki bi dursanız, durup da yukarıdan baksanız kaleye, çamur haline gelmiş surlara ve dalgalara; onarmaya harcadığınız sürede yepyeni bir kale inşa edilebileceğini göreceksiniz. Denizin biraz ötesinde, yeni bir başlangıç yapabileceksiniz.
           Yaşam da birçoğumuz için böyle geçip gidiyor.
           Katlanamadığımız bir işimiz, sevmediğimiz bir çalışma ortamımız ya da gururumuzu inciten bir yöneticimiz oluyor bazen.
          En büyük hatamız ise “Alışmaya” çalışıyoruz. İncinen yerlerimize her gün küçük yamalar dikiyoruz.
          Ertesi gün sökülüyor yamalarımız, yara bere içinde, delik deşik, yorgun argın dönüyoruz evlerimize. “İşimi sevmiyorum ama dayanmak zorundayım!” diyoruz. Her şeyi bırakıp düşlerimizin peşinden gitmek, bir lüksmüş, şımarıklıkmış gibi görünüyor gözümüze. Öyle ki utanıyoruz da bazen, gitme düşlerimizden!
           Parasal anlamda risk alalım ya da almayalım; “Çevrem ne der? Yıllardır çalışıp aldığım terfilerim ne olur?” kaygılarımız, hırslarımızdan ve profesyonel (!) değerlerimizden vazgeçemeyişimiz ve daha birçok neden bile bizi yeni başlangıçlardan alıkoyabiliyor.
           Aynı durum ilişkiler için de, bitmiş ama süregelen evlilikler için de, hani o hep gidip yerleşmek istediğimiz huzur dolu sahil kasabası için de geçerli; değil mi?
          Bazen bir şeyi onarmak için, önce tamamen yıkmak gerekmez mi?
          Hayatınızdaki bazı kumdan kaleler, denize karışmayı çoktan hak etmedi mi? ""

           * Filozof bir öğrencisiyle konuşuyor, o ne derse öğrencisi sürekli onaylıyormuş. Filozofun sabrı tükenmiş ve bağırmış:
          “Hiç olmazsa bir kere itiraz et, başka bir fikir söyle de, iki kişi olduğumuzu anlayayım.”

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa